In Conversation with Leyla Kefeli

Sanatçı Röportajı: Leyle Kefeli

By Yonca Keremoglu

In Conversation with Leyla Kefeli

Pratt Institute’da grafik tasarım eğitimi aldın. Tasarım dünyasında kendini keşfetme sürecinde nasıl deneyimlerin oldu?

Tasarım eğitimime başlamadan önce, enerjimi ve odağımı, tek bir konu üzerine yoğunlaştırmam gerekiyor gibi hissediyordum. Tasarımı, görsel bir dil geliştirmeyi sevdiğim kadar, yazmak ve çizmekten de çok keyif alıyordum. Grafik tasarım eğitimim sırasında daha yoğun bir şekilde illüstrasyonlarımı, yarattığım işlerimin bütünleyici bir parçası olarak benimsemeye başladım. El yapımı desenler ve çizgi çizimleri şeklinde çok katmanlı tasarımlar oluşturarak işlerimi zenginleştirdim. Çeşitliliği özümsemek bana yaratmak için daha özgür bir alan yarattı. Şimdi ise ürettiğim işlerde, illüstrasyonların daha etkili olarak kullanıldığı tasarımlar oluşturmaktan keyif alıyorum. Bu bir ambalaj tasarımı ya da marka tasarımı için olabilir, tasarımın karakterine ve özgünlüğüne bir değer katıyor.

Home isimli kitap tasarımı projenden biraz bahseder misin?

Home kolektif bir keşif, fotoğraf anlatıları ve diyalogların örülü olduğu görsel bir arşiv. Projenin başlangıç fikri, mekanların değişen doğası ve insanların çevreleriyle nasıl etkileşimde bulunduğu üzerine düşünmemle başladı. Bir yerin bizi güvende, rahat, bağlı ve etkileşim halinde hissettirme faktörlerini araştırarak “Nereyi ev olarak tanımlıyoruz?” düşüncesini resmetmek istedim. Kitap karşılıklı konuşmalar akışında mimarlar, eylemciler, şehir planlamacıları ile oluşan söyleşiler ve buna eşlik eden fotoğraflardan oluşuyor.

Senin için bir tasarımı ilgi çekici yapan 3 temel unsur nedir?

Kendine has, kişisel bir hikayesi olan özgün tasarımların ilgi çekici olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda minimal unsurlarla bir fikre net çözümler getirebilmesi ve projelerde içten, samimi bir dil kullanılması bana ilham veriyor.

World Festivals/Dünya Festivalleri isimli illüstrasyonların, dünyada farklı kültürlerce kutlanan festivaller üzerine kurulu. Bu seri nasıl oluştu? Hangi festivalleri ele almayı seçtin?

Her yıl, pek çok kültürel festivalin, kalabalık gruplar halinde nasıl kutlandığına ve ritüellerin toplumların nasıl ayrılmaz bir parçası haline geldiğini inceleyerek, festivallerin içeriklerini daha geniş kitlelere duyurabileceğim yeni bir yaklaşım getirmek istedim. Proje bana farklı coğrafyadaki insanlar arasında köprüler kurması ve çeşitli kültürlerin birbirleriyle etkileşimde bulunması olanağını verdi. Bu festivallerin tarihsel yolculuklarına ve kutlamalar sırasında gerçekleşen etkinlikler üzerine araştırma yaptım. Daha sade bir yaklaşımla, her bir kültürel etkinlik için görsel bir dil geliştirdim. Seçtiğim üç ana festival Diwali Festivali (Hindistan’da kutlanan ışık festivali), La Tomatina (İspanya’da gerçekleşen domates festivali) ve Venedik Karnavalı oldu. Her bir festival farklı renk paleti ve biçimsel öğeleriyle kendi eşsiz enerjisini yansıttı. Kartpostalları, her bir şenlikteki önemli sahneleri aktaracağı bir biçimde tasarladım. Sevdiklerimize bu kartpostalları göndermenin ya da koleksiyon olarak saklamanın, her biri farklı kültürleri yansıtan bu özel şenlikleri onurlandırmanın ve katılım göstermenin bir şekli olarak gördüm.

Tasarım islerinde sıkça tekrarlanan bir soru/tema var mı?

İşlerime bakınca objeleri, anıları ve fikirleri biriktirme ve arşivleme eğilimi göze çarpabilir. İnsanların sanat ve yaratıcı ifadeyi kullanarak birbirleriyle bağ kurması, çalışmalarıma ilham veriyor. Ben de insanlara farklı bakış açıları kazandırabilecek tasarımlar yaratmayı amaçlıyorum.

Sana ilham veren figürler kim?

Sanatçı, tasarımcı olan arkadaşlarımdan, hayatın farklı pek çok alanında çalışan, hizmet veren, tüm yaratıcı insanlardan ilham alıyorum. Dokunduğu her şeyi bir güzelliğe dönüştürme yeteneği olan, özgün baskı sanatçısı annem de bana her zaman bir esin kaynağı oluyor. Sıradan olanda bir kıvılcım arayan ve onu hoş, heyecan verici şekillerde sunmayı keşfeden insanlardan çok etkileniyorum.

Şu an için New York’ta yaşıyorsun. Bu durum yaratıcı sürecine nasıl etkide bulunuyor?

New York, içerisinde barındırdığı farklı deneyimleriyle tüm duyuları harekete geçiren, canlı bir şehir. Trafik lambalarından, hiç kesilmeyen araba seslerine, sokakta duyulan konuşmalara kadar, insanı, sürekli çevresini sarmalayan bir enerji ile kaplıyor. Gün içerisinde pek çok değişimden geçen şehrin kendine ait bir ritmi var. New York’un en akılda kalan anlarından biri ise binaların tüm cephelerinin turuncunun çeşitli tonlarına boyandığı gün batımları ve doğumları. İçerdiği kültürler karışımının da günlük hayata büyük bir etkisi var. Gün içinde sokaklarda yürürken, şehrin sahip olduğu diyalektiklerin, farklı aksanların aynı anda birbirine karışmasını fark edebiliyorsunuz. Sahip olduğu dinamik enerjisiyle New York insanı üretmeye, inşa etmeye ve icat etmeye motive eden bir şehir ve dolaştığım her mahallede, birçok detayı yeniden keşfediyorum.

Projelerinin yemek sektörü ile nasıl bir ilişkisi var? Gastronomiye özel bir ilgin var mı?

Zengin bir yemek kültürü olan bir coğrafya ve ailede yetiştiğim için yemeğin kutlanılışını hayatın birçok alanında deneyimleme şansım oldu. Her bir malzemeyle gelen bir özenle hazırlama ve paylaşma süreci var. Yemek yapmayı da çok seviyorum. Benim için bir nevi meditasyon gibi. Ellerimi kullanarak, farklı malzemeleri görsel olarak hoş bir sunumla, vücudum için yararlı bir lezzete dönüştürdüğüm bir süreç. Son birkaç yıldır bütünsel sağlık, farkındalık ve beslenme konularında araştırmalar ve okumalar yapıyorum. Bu durumun yemek hakkında düşüncelerime ve yemek yapma alışkanlıklarıma da katkısı oldu. Yemek ile ilgili projelerimde de yemeğin farklı bağlamlarda nasıl yorumlandığını yeniden tanımladım. 

Hayata dair benimsediğin bir motto/ilke nedir?

Anda kalmak. Yapmak, paylaşmak, keşfetmek, deneyimlemek ve hayatın bize sunduklarını karşılamak, her yeni bir günde kendimiz için yaratıcı alanımıza katkıda bulunmak önemli.

Koleksiyonunu yaptığın objeler var mı?

Müzelerden topladığım kartpostallardan oluşan, birkaç sene önce başladığım küçük bir koleksiyonum var. Her biri el işi, farklı kâğıt, doku ve tasarımlarıyla gezdiğim her bir serginin güzel anımsatıcıları. Tek bir görselin, farklı mekan ve anlara dair fikir ve duyguları kuvvetli bir şekilde geri getirebilmesi çok ilginç. Aynı zamanda kişisel projelerimde kullandığım, farklı doku ve formlardaki kurumuş çiçek ve yaprakları toplamayı da seviyorum.

Sanata bakış açını değiştiren kitaplar var mı?
Elizabeth Gilbert’ın Big Magic kitabı, yaratıcı süreci, ilham ve zanaat konularını ele alırken, kendi yolculuğuma da ışık tutan, tatlı bir bağ kurduğumu hissettiğim keyifli bir okumaydı. Steven Pressfield’ın War of Art isimli kitabı ertelemenin hayatımıza olumsuz etkisini, ve bilinçli bir şekilde durumun nasıl yeniden yönlendirilebileceğini anlatan düşündürücü bir kitap. Buna ek olarak ilham ya da farklı bakış açılarına ihtiyaç duyduğumda, kaynak olarak başvurduğum derlenmiş bir tasarım kitapları koleksiyonum var.

Şu an üzerinde çalıştığın yan projeler var mı?

Şu an yaratıcı yazı çalışmaları ve fotoğraf sanatı ile iç içe gelişen birkaç kişisel proje üzerine çalışıyorum. Aynı zamanda freelance projelerde, ağırlıklı olarak logo tasarımı, markalaştırma, illüstrasyon ve web tasarımı projeleri ile de ilgileniyorum.